1. "aslında başka bir şey bul. seni oyalacak bir şey. seviştiğin kadınların listesini yap mesela, onların gülümseyişlerini hatırla. içlerinden hangisinin seni daha çok sevdiğini tartış. beni atla. benim sana tapıyor olduğumu atla. kişisel şeyler çünkü bunlar. çünkü ben seni kişisel seviyorum. annen gibi değil işte, bilirsin sen sen olmasaydın da sevecekti annen seni. öyle bir şey değil bendeki. sen olduğun için seviyorum seni, tercih hakkımı kullanarak seviyorum. yani iddia eder gibi, var sayar gibi. din gibi, ortaya atıyorum seni. sonra inanıyorum. sonra herkesi inandırıyorum varlığına. şüphesiz ki diye başlıyorum senden konu açıldığında. sana olan sevgim söz konusu olduğunda şüphe bırakmıyorum kimsenin aklında.
    yine de sen beni boş bırak. yanlış soru olduğumu düşün mesela. emin olmadığın bir cevap olduğumu düşün...
    bir daha dönüp bakma bana, büyük bir zaman kaybıymışım gibi kur beni aklında.
    bana kendini hatırlatma...
    beni unutma ama seni seviyor olduğumu unut. senin gözlerini unutamadığımı unut. her gelişinde, kapılarımı açık buluşlarını unut.
    bir söz beklediğimi senden, bir ses beklediğimi... unut her gece seni gördüğümü rüyalarımda. ben ki senin adını görünce bir esnaf tabelasında, bir sokak duvarında, bir bar girişinde oturur sabahlardım orada, öyle bir sevmek ki adına dahi saygı duyardı. adın klisede şarap kadar kutsaldı. yine de unut...
    bana kendini hatırlatma...

    ben iyiyim.
    bazı ülkelerde sonbahar şimdi, ondan biraz hüzünlüyüm tabi.. bazı ülkelerde kar yağıyor şimdi, ondan üşüyorum biraz. bazı ülkelerde saat gece yarısını çok geçti diye kısık sesle konuşuyorum gündüz vakitleri..
    tesadüflere inanmıyorum hala. ve hala sevmiyorum, sevmediğin şeyleri..
    hala sana dokunan her kadının cehenneme gitmesi gereketiği görüşündeyim. ben sana dokunamadığım her an zaten cehennem gibi bir yerdeyim.
    günah işlemek kadar basit değil tabi hala uyuyabilmek..
    ağlayamamak da zor üstelik..

    ölüm gibi oluyor bazen. ölmüşüm gibi. ben her şeyden vazgeçiyorum. zengin olabilme ihtimalimden vaz geçiyorum. erteliyorum bugünleri, hiçbir şey yapmıyorum. kendime, kendimi kanıtlıyorum. hiçbir şey yapmıyorum. bir ölü kadar hiçbir şey yapmıyorum.
    bu yüzden bana kendini hatırlatma...
    hayata döndürüyorsun beni. iş ilanlarına bakıyorum mesela. erkenden uyanıp sokağa çıkıyorum. durmadan kontrol ediyorum saatleri, takvim tutuyorum, gazete alıyorum, karıştırmıyorum günleri. bir kez daha ölmesi güç oluyor. bir kez daha vaz geçmesi zor oluyor... zor oluyor bulup bulup, kaybetmesi seni. ya da kaybedip kaybedip, kazandım sanması.

    bana kendini hatırlatma.
    seni kişisel seviyorum. hür irademle. seninle hiç alakası olmadan seviyorum seni. geleceğin günü hesaplamadan, takvimsiz seviyorum. yalnız izliyorum bu filmi, yalnız ve sansürsüz. umutsuz seviyorum. başka bir adamın elini tutarken seviyorum seni. başka bir adamın bebeğini kucağıma aldığımda da seni seviyor olacağım. yarınsız seviyorum. anlıyor musun ? beklentisiz. yani gelme..
    yani ben zaten hiç unutmuyorum seni. bu yüzden hatırlatma bana kendini...
    benim seni hiç unutmuyor olmam da kişisel çünkü. parmak izim kadar kişisel. seni seviyor olmam kadar kişisel. inançlarım kadar kişisel...
    seni barındırmıyor. seni ilgilendirmiyor..

    orada bir yerdesin.
    hala orada bir yerde beni sevmiyorsun. ki zaten ben inanıyorum ki çilekli pasta da sevmiyor beni, ben onu severek yiyiyorum. umursamadan yiyiyorum. onu yerken beni sevip sevmediği umrumda olmuyor. böyle bir şey seni seviyor olmak...

    bana kendini hatırlatma.
    çünkü bu, beni tercihlerim yüzünden yargılıyor olmandan farklı değil. anla..."

    nursen yıldırım
  2. iki kere ikinin beş ettiği yeri yanlış yerde arıyorlar. matematikten mucize beklenir mi hiç? oysa kafalarını çevirip aşka bir baksalar neler beş ediyor onlar bile şaşırırlar.

    parmağımı boğazıma bastırıp kusuyorum durduk yere. boşuna yapmıyorum bunu içimden atmam gereken şeyler var biliyorum ve bunları atmak için her yolu deniyorum. gözyaşına binmezlermiş, biraz şımarık büyüttüm onları. e şarkılara da sarılıp gitmiyorlar. başka kokular, başka tenler diyorum üzerime gülüyorlar yahu! ne yapayım diye düşünmekten uyku uyuyamaz oldum. ah bir görsem şunları giderken; soğuk bir bardak su içeceğim. şerefe!

    birileri bir yerde sesimi duyarsa eğer bil ki kendimi çağırıyorumdur. yapayalnız kaldım son zamanlarda yine kendimle dertleşiyorum. anlayacağın yine aynalar, yine sahte gülüşler, yine keder. yatağa tek parça olarak girdiğim geceler parmakla sayılır ama beş eder mi bilmem. kalabalığa karıştığım sabahlarda elinde buğulanmış poşetlerle yürüyen memurlar görüyorum. bir de akşamdan kalma öğrencileri görüyorum. onlar tebessüm ettiriyorlar saolsunlar. ama o soğukta elleri şekil değişmiş çocuklar seni hatırlatıyor, içimi sızlatıyor, düşlerimi karartıyorlar. sana yapamadığımı yapıyorum, başlarını okşayıp geçiyorum.

    tamam, tamam biliyorum. ben seni ilk düşlediğim yerde gördüğüm kaplumbağayı zıplatmaya çalışıyorum. üstelik yardım beklediğim bir şey veya bir kimse de yok. hayır, boşuna değil. değil!

    parmağımı şaklattığımda kaplumbağa zıplamıyor ama sen aklıma geliyorsun. biliyorum senin aklına hiçbir şey gelmiyor ve yine biliyorum ki o “hiçbir şey” benim.

    ben gidiyorum
    midem bulanıyor.
  3. bana mübeccel anlattı ben dinledim düşsel leşleri anlattı ben de dinledim on ikisi de deli olan kardeşleri. şair şairken yazdı bu şiiri düzayak hanesinde bir şiir gelişti o gece o ceneviz kerhanesinde. galata çin'de değil şairin içindekinin, çiçek pasajında çiçekçi dükkanı var milinski'nin. bir şiir biliyorsun ayakta bira içebilir,
    bir şiir nereden baksan şairini seçebilir. üç galata gecesi diyorum gözleri ahu.
    milinski söylesene peki bu güzel avrat otu da kim yahu? kayıkta kızcağızı boş bırakmamışlar bir an bu kahır o çiçek bahçelerine yaraşmaz ivan. şairin uzak ablasızlığı ve içinde denizin bacakları mübeccel'in ve gül lekeli bir benizin.
    şair zırlamadan anlat dedi, anlat kimlerin yüreğinde kız kulesi gibi grev çivileri var!
    geceleri galata'da gülerken bacaklarımız uzamış...
    alıştık artık ölüme...
    diyeceğim şu ivan milinski
    ölüm için ayırdık geceleri gülerken...
    galata'da...

    ece ayhan
  4. maviye
    maviye çalar gözlerin,
    yangın mavisine
    rüzgarda asi,
    körsem,
    senden gayrısına yoksam,
    bozuksam,
    can benim, düş benim,
    ellere nesi?
    hadi gel,
    ay karanlık...

    itten aç,
    yılandan çıplak,
    vurgun ve bela
    gelip durmuşsam kapına
    var mı ki doymazlığım?
    ille de ille
    sevmelerim,
    sevmelerim gibisi?
    oturmuş yazıcılar
    fermanım yazar
    n'olur gel,
    ay karanlık...

    dört yanım puşt zulası,
    dost yüzlü,
    dost gülücüklü
    cıgaramdan yanar.
    alnım öperler,
    suskun, hayın, çıyansı.
    dört yanım puşt zulası,
    dönerim dönerim çıkmaz.
    en leylim gecede ölesim tutmuş,
    etme gel,
    ay karanlık...

    ahmed arif
  5. özledim seni... ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. beynimi uyuşturuyor özlemin... çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zamandır içimi ısıttığını yeni yeni anlıyorum yokluğun, hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemediyen bir boşluğa sabahları seni okşayarak başlamaları akşamları her işi bir kenara koyup seninle başbaşa konuşmaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü... nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken gitmeni asla istemediğim halde buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları söylemeden ''git artık'' demek ''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa'' demek sana ne de zor seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....